31 Mart 2015 Salı

İMMUNOLOJİ VE İMMUNOPATOLOJİ

İMMUNOLOJİ      
Bağışıklık demektir.
Organizmanın kendine yabancı olan maddeleri tanıması ve bu maddelere karşı göstermiş oldukları
tepkimelerin tümü ile ilgilenen bilim dalıdır.
İMMUNOPATOLOJİ      
Bağışıklık sistemi bozukluklarını inceleyen bilim dalıdır.
ANTİJEN
Vücuda girdiğinde bağışıklık sistemi tarafından antikor üretimine yol açan yabancı moleküllerdir.
Antijenler genellikle protein ve polisakkarit yapısında nadiren de lipit yapısında olabilir.
HAPTEN
Yalnız başına antikor oluşturamayan,ancak organizmaya girdikten sonra organizma proteinleri ile
birleşerek antikor oluşumuna neden olabilen maddelere denir.
ANTİKOR
Organizmaya giren yabancı organik yapılara (protein ve polisakkarit ) karşı geliştirilen glikoprotein
yapısındaki moleküllerdir.
Bu moleküller organizmayı yabancı moleküllerin yol açması muhtemel zarar verici etkilere karşı 
erkenden uyararak koruyuculuk sağlarlar.
İmmünglobulinlerIgG, IgM, IgA, IgD, IgE     tipleri vardır.
Bir antikor iki ağır zincir ve iki hafif zincirden yapılır. Benzersiz değişken bölge bir antikorun eşleniği
olan antijeni tanımasına izin verir.
ADJUVAN
Antijen ile birlikte verilerek,bağışık yanıtın daha güçlü olmasını sağlayan maddelerdir.
Antijen ile karıştırılarak verilmesi gerekir.Önce yada sonra verilirse bir yararı olmaz.
Türkiyede aşılar adjuvan madde olarak squalene maddesi içeriyor.
BAĞIŞIK YANITTA ROL ALAN ORGANLAR
Bağışıklık sisteminin organları lenfoid dokulu organlardır.
Bu organlar, birincil lenfoid organlar ve ikincil lenfoid organlar olarak iki grup halinde incelenseler de
birbirleriyle sürekli ilişki halindedirler.
Birincil lenfoid organlarda, lenfositlerin üretim işleri yapılırken; ikincil organlarda lenfositler ilk defa
antijenlerle yüzleşirler.
LENF BEZLERİ: Geniz eti olarak da bilinen, yutağın üst kısmında, burun boşluğunun arka tarafında
bulunan lenfoid doku parçalarıdır. Bakteri ve virüs gibi enfektöz ajanları ve onların ürettiği
antikorları yakalarlar.
BADEMCİKLER: Boğazda, lenfositlerin toplandığı ve dışarıya açılan bir açıklık olan ağızda ilk engeli
oluşturan küçük yapılardır.
LENF SIVISI: Bademciklerin içerisinde bulunan lenf damarlarından boyun ve çene altı düğümlerine
doğru akar. Bu esnada lenf damarlarının duvarlarından lenfositler salgılanır. Vücuda girebilen
mikroplar, buradan salgılanan lenfositler tarafından temizlenirler.
TİMUS: Göğsün üst bölümünde, tiroid bezinin altında yer alan ve olgunlaşmamış lenfositlerin kemik
iliğinden çıkıp, olgunlaşma sürecine tabi tutuldukları vücut organdır.
LENF DÜĞÜMLERİ: Tüm vücuda yayılmış, B ve T hücrelerinin bulunduğu merkezlerdir. Vücutta
koltuk altı, kasık, çene altı, boyun, dirsek ve göğüs bölgelerinde bol bulunurlar.
Lenf düğümleri ya da nodları; lenf sisteminin bir parçası olan birçok hücre çeşidini içeren bir organ
yapısıdır. Lenf düğümleri vücudun her yerinde bulunurlar ve beyaz kan hücrelerini içererek yabancı
parçacıklar için filtre ve kapan görevi görürler. Bu yüzden bağışıklık sisteminin aksaksız işlemesinde
önemleri büyüktür.
Lenf düğümlerinin ayrıca klinik bir önemi de bulunmaktadır. Önemsiz boğaz iltihaplarından (farenjit),
kanser gibi hayatı tehdit eden durumlarda yangı gösterebilir ve şişerler. Dahası, lenf düğümlerinin
önemi; kanser evrelemesi için kullanılan durumlarda, kullanılan tedavinin şekli ve prognozun
belirlenmesinde oldukça büyüktür.
Lenf düğümleri yangısallaştığında biyopsiyle tanı konulabilir. Şüphesiz hastalıklar lenf düğümlerini
özellikleri ve yerleşim yerleriyle etkilerler.
Lenf damarları içerisinde dolaşan, kan plazması ve lenf proteinlerinden oluşan dolaşım sıvısına lenf
denir.
LENF SİSTEMİNİN GÖREVLERİ
Doku ve hücrelerdeki yabancı maddeleri, ölü ve yıpranmış hücreleri, bakteri ve mikropları
uzaklaştırmak.
Kaybedilen proteinlerin bir kısmının tekrar dolaşıma kazandırmak.
Doku sıvısı ile kan sıvısının dengede kalmasını sağlamak, bağırsaklarda emilen yağ asitleri, gliserol, A,
D, E, K vitaminlerini dolaşıma katmak.
Vücudun savunma sistemine destek olmak lenf sisteminin görevleri arasındadır.
KARACİĞER Özellikle fetüste olmak üzere, immünolojik etkin hücreleri içerir; T-hücreleri ilk olarak
fetüs karaciğeri tarafından üretilirler.
DALAK Karın boşluğunun sol üst tarafında bulunan ve eski kırmızı kan hücrelerinin yıkımından
sorumlu bir organdır. Tek çekirdekli fagositik sistemin merkezlerinden biridir. Enfeksiyonlarla
savaşmada yardımcı olur.
PEYER PLAKLARI İnce bağırsağın ileum bölgesinde bulunan lenfoid dokuların yoğunlaştığı
bölgelerdir.Bağırsak lümenindeki patojenlerin kontrol altında tutulmalarını sağlar.
KEMİK İLİĞİ Bağışıklık sisteminin tüm hücrelerinin kökeni olan kök hücrelerin bulunduğu bir
merkezdir.
LENF Bağışıklık sisteminin hücre ve proteinlerini vücudun bir yerinden diğerine taşıyan, "akkan"
olarak da bilinen bir çeşit dolaşım sistemi sıvısıdır.
Bağışıklık Yanıtında Rol Oynayan Hücreler:
Makrofajlar
Lenfositler
a)B Lenfositler (plazma hücresi)
b)T Lenfositler
T Helper/yardımcı/uyarıcı hücre ve
T Sitotoksik/supresör/baskılayıcı hücre olmak üzere iki çeşittir.
Öldürücü (natural killer) hücreler
diğer hücreler ise, nötrofiller, eozinofiller, bazofiller ve mast hücreleri, trombositler. 
İMMUNOPATOLOJİ
Bağışıklık sistemi bozukluklarını inceleyen bilim dalıdır.
1-Hipersensivite (aşırı duyarlık)reaksiyonları
2-Otoimmun hastalıklar
3-Amilodozis
4-İmmun yetmezlik sendromları
Hipersensivite (Aşırı Duyarlık) Reaksiyonları
Tip 1   (anafilaktik tip aşırı duyarlık)
Sistemik anafilaksi  Örn. Penisilin
Lokal anaflaksi  Örn. Çiçek tozu,besinler,tüyler
Tip  2   (antikora bağlı sitotoksik) tip aşırı                        duyarlık) Örn. Kan grubu uyuşmazlığı
Tip  3   (immunkomplekslerle olan aşırı   duyarlık) Örn. Vaskülit
Tip  4  (hücre aracılığı ile olan aşırı duyarlık) Örn. Tüberkülin testi 
OTOİMMÜN HASTALIKLAR
Hashimoto tiroidi
Otoimmun hemolitik anemi
Ülseratif kolit
Romatoid artrit
TRANSPLANTASYON
Hastalıklı bir organın sağlıklı bir benzeri ile değiştirilmesi yada bir defektin doku ile kapatılması
demektir.
Nakledilen doku ve organların reddinde hem hücresel ,hemde hümoral bağışıklık rol oynamaktadır


MENENJİT HASTALIĞI

MENENJİT
Menenjit, beyni saran zarların iltihaplanmasıyla oluşan, hemen tedavi edilmezse işitme kaybı, beyin hasarı ve ölümle sonuçlanabilen ciddi bir bakteriyel enfeksiyondur. Hastalığa yakalananların %95'i 5 yaş altındaki çocuklardır. Kalabalık ortamlarda bulunan çocuk ve erişkinler daha fazla risk taşırlar. Bazı virüs türleri de daha hafif bir menenjit tablosuna yol açabilirler. Ancak, bakteriyel menenjit tıbbi bir acildir.
Belirtileri Nelerdir?
Ateş, şiddetli baş ağrısı,halsizlik, iştahsızlık, ensede ağrı veya ense sertliği, bilinç bulanıklığı, uyku hali, kusma, parlak ışığa bakamama, ciltte basmakla solmayan lekeler, havale geçirme menenjitin belirtileri olabilir. Menenjit, birkaç gün süren bir üst solunum yolu enfeksiyonu veya barsak enfeksiyonu gibi de başlayabilir. Devamında çocuğun tablosu ağırlaşır, diğer belirtiler de ortaya çıkmaya başlar.
Bebeklerde belirtiler daha zor anlaşılabilir. Yüksek veya düşük vücut ısısı, huzursuzluk, kucağa alınınca geçmeyen ısrarlı ağlamalar, uyku hali, beslenmede isteksizlik, kafadaki bıngıldağın normalden bombe olduğu fark edilebilir.
Nasıl Bulaşır?
Mikrop, solunum yoluyla veya ellerle vücuda alınır.
Tanı ve Tedavi Nasıl Yapılır?
Bakteriyel menenjit, tıbbi bir acildir. Çocuğun durumundan şüphelenirseniz, hemen doktorunuza başvurmalısınız. Doktor, çocuğu muayene edecek, kesin tanı için beyin omurilik sıvısından örnek alacaktır (Bu işlemin sanılanın aksine çocuğa herhangi bir zararı yoktur, işlemin yapıldığı bölgede sinir dokusu bulunmamaktadır). Bakteriyel etken söz konusuysa, hemen antibiyotik tedavisine başlanacak, çocuk büyük olasılıkla hastanede izleme alınacaktır. Bazen, hastayla temastaki kişilere de koruyucu ilaç verilebilir. Eğer viral bir menenjit söz konusuysa, antibiyotiklerin tedavide yeri yoktur. Ağrı kesici, ateş düşürücü, sıvı tedavisi gibi rahatlatıcı yöntemlerle hasta takip edilecektir.
Menenjiti Önlemek Mümkün Mü?
Hijyen kurallarına uymak, sık sık elleri yıkamak tehlikeli mikropların vücudumuza ulaşmasına engel olacaktır. Bu konuda, çocuklarımıza örnek olmalı, küçük yaşta iyi alışkanlıklar kazandırmalıyız.
Özellikle çocuklarda önemli menenjit etkenleri olan h.influenza ve pnömokok adlı bakterilerden aşıyla korunmak mümkündür.
Anne sütü almanın, pek çok başka faydaları yanında, bebekleri menenjitten de koruduğu gösterilmiştir.
Menenjitin Çeşitleri
Bakteriyel Menenjit
bakteriyel menenjitin en önemli nedeni Hib bakterisidir. 1993 yılından itibaren uygulanan aşı programı sayesinde Hollanda’da bu hastalık hemen hemen hiç görülmemektedir.
Hollanda’da menenjite neden olan diğer mikroplar: meningokok ve pnömokok’tur. Bebeklerde görülen menenjite neonatal menenjit denir ve etkenleri grup B streptokoklar, E. koli ve nadiren listerya’dır.
Bu mikroplara karşı henüz etkili bir aşı geliştirilememiştir.
Viral Menenjit
Çok çeşitli virüslerin neden olduğu viral menenjit nadiren ölümle sonuçlanır. Hastalık genellikle bakteriyel menenjitten daha hafif geçmesine karşın, hastaların bitkin düşmesine, baş ağrısı , yorgunluk ve konsantrasyon bozukluğu gibi uzun süren şikayetlere neden olabilir.
Viral menenjit bakteriyelden daha sık oluşur. Bu tip menenjite karşı antibiyotik kullanımının herhangi bir yararı olmayıp, tek tedavi şekli istirahattir.
Nadiren bazı mantar çeşitleri de menenjite neden olabilirler. Bu tip menenjit genellikle kanser ya da benzeri bir hastalık nedeniyle bağışıklık sistemi zayıflamış hastalarda görülür.
Kan Zehirlenmesi Nedir?
Mikropların kan dolaşımında üremeye başlamaları ile oluşur. Yalnız başına ya da menenjit ile birlikte görülebilir. Menenjite neden olan mikrop (meningokok) aynı zamanda kan zehirlenmesine de neden olur. Kan zehirlenmesini oluşturan başka mikroplar da vardır. Mesela; pnomokok
Kan Zehirlenmesinin Belirtileri:
Menenjitin belirtileri aynı zamanda kan zehirlenmesinde de görülebilir. Bunun yanısıra kasların kuvvetsizliği (yığılıp kalma) ve sıklıkla vücutta (mor) lekeler görülür;
Bu lekeler önce toplu iğne başı büyüklüğünde olup, üzerine basıldığında (mesela bir cam bardakla), kaybolmazlar. Kısa zamanda büyüyerek deri altı kanamalarını oluştururlar.
Kan zehirlenmesinin en çok göze çarpan özelliği, çok hızlı ilerlemesidir: 4 –24 saat arası. Mesela çocuk öğleyin dışarıda koşup oynarken, akşama çok hasta olabilir.

Dikkat: Kan zehirlenmesinde genellikle ense sertliği görülmez.

Menenjit(beyin zarlarının iltihabı) başlangıçta ağır bir grip gibi kendini gösterir. Ense sertliği genellikle bu görüntüye eşlik eder, fakat bulunmadığı durumlarda olabilir. Hastanın durumu bir iki gün içerisinde gittikçe ağırlaşır. Ölümle sonuçlanan vakalar azdır.
Kan zehirlenmesi de ilk başta ağır bir grip gibi başlar. Bu yüzden ev doktorları tarafından da zorlukla tanınır. Ne zaman ki vücutta döküntüler oluşur, o anda hangi hastalıkla karşı karşıya bulunulduğu anlaşılır. Bu döküntüler hastaların % 80’inde görülür.
Kan zehirlenmesinin en önemli özelliği çok hızlı ilerlemesidir. Sağlıklı bir durumdan ağır hasta duruma geçilmesi an meselesidir. Çocuk öğlen 2’de dışarıda koştururken, akşam saat 6’da ağır hasta durumda olabilir. Bu nedenle tıbbi tedaviye hızlı başlanması çok önem taşımaktadır. Ama ne yazık ki hızlı tedaviye rağmen ölümle sonuçlanan vakalar görülmektedir.
Kimler Menenjit Ve/Veya Kan Zehirlenmesine Yakalanır?
Menenjit ya da kan zehirlenmesine neden olan mikroplar normalde insanların boğazında yaşarlar. Birçok insan hastalığa yakalanmadan bu mikropların taşıyıcısı olarak yaşamaktadırlar. Bu mikroplar insanlar arasında öksürme, hapşırma, öpme ve bağırma (örneğin; diskotekte) yoluyla yayılırlar.
0 ve 5 yaş arası çocuklar, 15 ve 20 yaş arası gençler ve yaşlılar ( 55 yaş üzeri) risk gruplarını oluştururlar.
Hastalığın Bırakabileceği Sakatlıklar
Çoğu kişi bu hastalığı tamamen atlatarak birkaç ay içinde günlük yaşamlarına devam edebilecek duruma gelirler. Fakat bazı kişilerde uzun süreli sakatlıklar kalabilir. Menenjitin neden olduğu sakatlıklar: sağırlık, davranış bozukluğu, konsantrasyon bozukluğu, koordinasyon bozukluğu, yorgunluk, hareket kısıtlılığı.
Bazı şikayetler zamanla düzelse de, bazıları kalıcıdır. Sağırlık ömür boyu sürebilir.
Menenjit kişinin yaşamını tamamıyla değiştirebilir.

Mesela çocuklarda menenjitten sonra aşırı hareketlilik, öğrenme problemleri görülebilir. Erişkinler sosyal yaşamlarını ve iş yaşantılarını etkileyen problemlerle karşılaşabilirler. Bazı kişiler ise hastalıktan önceki işlerini eski düzeylerinde yürütemezler. Kalıcı şikayetler oluşması halinde uzmanların yardımına mümkün olduğu kadar çabuk başvurmanın önemi büyüktür.

30 Mart 2015 Pazartesi

TOTAL KALÇA PROTEZİ

TOTAL KALÇA PROTEZİ
Kireçlenme, enfeksiyonlar, romatizmal hastalıklar, travma ya da doğuştan yapısal bozukluklar nedeniyle, eklemlerin kıkırdak yüzlerinde oluşan bozulmalar zamanla ilerleyerek ciddi ağrılara ve hareket kısıtlılığına neden olabilir. Bu durum hastaların yaşam kalitelerini azaltabilir ve kronik bir mutsuzluğa dönüşebilir.

İlaçlar, eklem içi enjeksiyonlar ve fizik tedavi yöntemleri ile ağrı kontrolünün sağlanamadığı ve hareket kısıtlılığının giderilemediği durumlarda, günlük yaşam aktiviteleri ileri derecede kısıtlanmış ve eklem kıkırdağında ileri harabiyet olan hastalarda total eklem portezi en uygun tedavi seçeneğidir. Total eklem protezi, bozuk eklem yüzeyinin yapay materyallerle değiştirilerek ekleme tekrar fonksiyon ile stabilite kazandırılmasını ve mevcut ağrıların ortadan kaldırılmasını amaçlamaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de son yıllarda total eklem protezi uygulamaları giderek artan oranlarda yapılmaktadır. En çok uygulan eklemler diz ve kalça protezleridir. Bununla beraber omuz, dirsek, el parmakları, ayak ve el bileği protezi uygulamaları yapılabilmektedir.

Total eklem protezleri genellikle iki eklem yüzü parçası ve bir adet ara materyalden oluşur. Buzulmuş olan eklem yüzleri çıkartılarak yerleştirilen metal kısımlar kemiğe sıkıştırılarak ya da kemik çimentosu ile tespit edilir.

İyi yapılmış bir protez uygulaması ile, hastalar açısından çok yüz güldürücü sonuçlar elde edilmektedir. Protez uygulaması öncesi hastaların detaylı olarak bilgilendirilmesi, ameliyatın başarısı açısından çok önemlidir. Eğer protez amaliyatı olmanız gerekiyorsa, uygulanacak metodu, öncesinde ve sonrasında yapmanız gerekenleri mutlaka doktorunuza sorarak öğreniniz.

Total eklem protezi uygulamasına ait riskler

Derin ven trombozu: Bacağınızdaki kan akımının yavaşlamasına bağlı olarak toplar damarlarınızda pıhtı oluşmasıdır. Önlemek için cerrahiden sonra kanı sulandıracak ilaçlarla koruyucu tedavi uygulanır. Bu tedavi, gerektiğinde 20 güne kadar uzatılabilir. Ameliyat sonrasında erken dönemde egzersizlere başlamak ve hareketsiz kalmaktan kaçınmak, tromboz riskni azaltacaktır.

Enfeksiyon
Protezin iltihaplanması % 0.1 ile %2 arasında görülebilir. Vücudun başka bir yerinde (ör. İdrar yolunda, dişlerde) enfeksiyon olması, şeker hastalığı ve başka kronik hastalıkların varlığı bu riski artırabilir. Ameliyat öncesinde vücudun başka bir yerinde olabilecek enfeksiyonların tedavisi gereklidir. Bu nedenle kan ve idrar testleri, diş muayenesi, kulak burun ve boğaz ile jinekolojik açıdan enfeksiyon araştırmaları ameliyat öncesinde mutlaka yapılmalıdır. Enfeksiyon riskinin azaltılması için ameliyat sırasında koruyucu antibiyotik tedavisi yapılır. Cerrahi sırasında uzay başlıkları gibi özel giysilerin kullanımı da riski azaltan bir diğer yöntemdir. Enfeksiyon açısından en önemli risklerden biri de ameliyathane ve hastane koşullarıdır. Laminer akım veya hepafiltre gibi modern hava akımı ve temizlik koşullarına sahip olmayan ameliyathanelerde yapılacak protez uygulamaları enfeksiyon riskini ciddi olarak arttırabilir. Bu nedenle ameliyat olacağınız hastane ve ameliyathane koşullarını mutlaka araştırınız.

Protez ameliyatından sonraki ilk iki yıl içinde diş veya idrar yolları ile ilgili bir cerrahi işlem geçirecekseniz, mutlaka öncesinde antibiyotik kullanmanız gerekir. Enfeksiyon gelişmesi durumunda, tekrarlayan cerrahiler, protezin çıkartılıp antibiyotik tedavisi ve belirli bir süre sonra tekrar yerleştirilmesi gibi işlemler gerekli olabilir.

Gevşeme
Geveşme ameliyat sonrası erken ve ya geç dönemde görülebilir. Erken dönem gevşemeler genellikle protezin hatalı uygulanmasına ya da enfeksiyona bağlı olmaktadır. Geç dönem olarak adlandırılan ve ameliyat sonrası on seneden sonra olan gevşemeler ise aşınma ile olmaktadır. Total protezini oluşturan parçalar, hareket sırasında ortaya çıkan sürtünmeye bağlı olarak zaman içinde aşınır. Aşınma ile ortaya çıkan ve gözle görülmeyecek kadar küçük metal ve plastik parçalarına karşı vücudun cevabı sonucu, protezinin parçaları tutunduğu kemikten ayrılıp gevşeyebilir. Günümüz modern üretim teknolojileri ve kullanılan protez materyallerdeki gelişmeler ile bu süre yirmili yıllara kadar çıkmıştır.

Protez ameliyatlarında ya da sonra oluşabilecek diğer nadir komplikasyonlar; damar veya sinir yaralanmaları, protezin bazı parçalarının yerinden çıkması, protezin çevresindeki kemikte ya da protezin kendisinde kırık oluşumu olarak sıralanabilir.

Ameliyat sonrası

Gerek kalça gerekse diz protezi ameliyatları genel anestezi Ya da bölgesel anestezi (Spinal ve/veya epidural) kullanılarak yapılabilir. Bu seçim hasta ve doktorunun ortaklaşa kararına bağlıdır. Genellikle protez ameliyatı sonrası ilk 48 saat içinde hasta ayağa kaldırılarak yürütülmeye başlanır. Yük verme süresi kalça protezlerinde görülen bağzı özel durumlarda 3 ila 6 hafta kadar uzayabilir. Hastanede kalış süresi 3-6 gün arasındadır.

Kalça protezlerinden sonra bir bacağın diğerini çaprazlayacağı bacak bacak üstüne atma Ya da alaturka tuvalet gibi alçak yerlere oturma hareketleri tercih edilmemelidir.

Modern protezlerinin çoğu MR uyumlu metallerden imal edilmektedir. Bu nedenle ameliyat sahası dıışındaki bölgelere MR çekilmesinde bir sorun yaşanmaz. Metal dedektörlerinden geçerken oluşabilecek sinyallere karşı da ameliyat olduğunuzu ve kullanılan protezi açıklayan bir belge almanız uygun olacaktır.

PARKİNSON HASTALIĞI

Parkinson hastalığı
Beynin alt kısımlarındaki gri cevher çekirdeklerinin bozukluğuna bağlı bir sinir sistemi hastalığı. Genellikle orta yaş hastalığıdır. Adını hastalığı ilk defa 1817'de titremeli felç olarak tarifleyen James Parkinson'dan almıştır. Binde bir sıklıkla görülen, müzmin, ilerleyici, tedavisiz iyileşmeyen bir hastalıktır.
Temel bozukluk, koordine hareketleri düzenleyen beyin bölümlerindendir. Bu bozukluğa yol açan sebep tam bilinmiyorsa idyopatik Parkinson hastalığı, sebebin belli olduğu durumlarda ise Parkinsonien sendromlar adı verilir. Bu sendromların bir kısmı şunlardır:
  • Geçirilmiş beyin enfeksiyonları,
  • Bazı ilaçlar,
  • Arteroskleroz,
  • Ailevi sebepler,
  • Travma,
  • Zehirlenmeler,
  • Tümörler,
  • Kandaki kırmızı hücrelerin aşırı yükselmesi
Hastalığın temel belirtileri titreme, sertlik ve hareketlerin yavaşlamasıdır. Titreme ilk ortaya çıkanı olup, genellikle başlangıçta tek eldedir. Zamanla aynı taraf bacağa ve karşı ele geçebilir. Sıklıkla hastalıktan vücudun bir yarısı baskın olarak etkilenir. Titreme dinlenirken olup, uyurken kaybolur; sinirlilik ve yorgunluk titremeyi arttırır. Sertlik veya katılık boyun kaslarından başlar ve başın gövdeden önde tutulmasına sebep olur. Bel kemiği de etkilenip bel hafif öne eğilir, diz kalça ve kol eklemleri bükük hal alır. Hasta, küçük hızlı adımlarla sendeleyerek yürür, hantallaşır, saatlerce oturur. Yazıya büyük başlar, harfler gittikçe küçülür ve yazının okunması güçleşir. Monoton bir konuşması vardır. Kasların tonüsü arttığı için (sertleştikleri için) bükülü kolun açılmaya çalışılması sırasında dişli çark hareket ettiriliyormuş hissi alınır. Yüz adale faaliyetleri (mimik ve jestler) silinir, donuk, anlamsız çehre (maske yüzü) vardır. Hareketlere başlamakta güçlük çeker, cildi yağlanır ve %40 hastada bunama görülür. Kelimelerin son hecesini tekrar eder. Gözünü kırpmaması söylenip, burun köküne vurulunca kırpma hareketini kontrol edemez. Gözlerin yukarıya doğru dakikalar hatta saatlerce kayması da, hastayı çok rahatsız eden bir durumdur.
Tedavi
Tedavi üç grupta planlanabilir:
  • Birincisi, hastayı, faydalı aktiviteler ve zihni faaliyetlerle içe kapanık ve cemiyetten ayrı olmaktan korumaktır.
  • İkincisi, cerrahi tedavi olup, hastanın ızdırabını azaltmak için kullanılmıştır ve hasta bölgenin, elektrik veya alkolle tahribinden ibarettir. Cerrahi tedaviyle titreme genellikle düzelir, ancak katılık ve hareketlerde gözle görülür bir iyileşme olmaz.
  • Üçüncü ve bugün Parkinson hastalığının esas tedavisi olarak ele alınan tedavi ilaçla tedavidir. Beyinde sinir hücrelerinin uyarılabilme özelliğini arttıran asetilkolinle bunun aksini yapan dopamin arasında belli bir denge vardır. Parkinsonda bu denge asetilkolin lehine bozulmuş olup, tedavide dopamin açığının yerine konması gerekmektedir. Sentetik dopamin kan ile beyin arasındaki bariyeri aşamamaktadır. Bu problem kan-beyin engelini aştıktan sonra dopamine dönüşen, L-Dopa'nın bulunması ile çözümlenmiştir. Tedavide L-Dopa belirtilerin kaybolduğu doza kadar tedricen arttırılarak verilir. Bundan başka bir virüs ilacı olan amantadin, dopamin gibi etki gösteren bromocriptinebölüm, hasta beyne nakil edilir.

28 Mart 2015 Cumartesi

HEPATİTLER VE HEMŞİRELİK BAKIMI

 HEPATİTLER
Bulaşıcı sarılık veya tıp dilinde viral hepatit, virüslerin oluşturduğu, karaciğerin yaygın iltihabi hastalığına verilen isimdir. Virüslerin dışında, bazı bakteri ve parazitler, ayrıca ilaçlar, toksik maddeler ve alkol de hepatite neden olmaktadır. Ancak, hepatit denilince ilk akla gelen viral hepatitlerdir. Hepatite neden olan bu virüslere alfabenin harfleri (Hepatit A, B, C, D, E..) verilmiştir. Bunlardan en önemli ve sık görülenleri ise şunlardır:

 Hepatit A: Hepatit A virüsünün neden olduğu hepatittir. Kontamine olmuş su ve gıdalarla bulaşarak salgınlara neden olabilmektedir. Özellikle alt yapı tesislerinin yetersiz olduğu bölgelerde oldukça yaygındır. Yaklaşık % 99'u kendiliğinden ve tam olarak iyileşir, kalıcı karaciğer hasarı oluşturmaz. Bir kez geçirildiği zaman tekrar etme şansı çok düşüktür.

 Hepatit B: Hepatit B virüsünün neden olduğu hepatittir. Hepatit A`nın aksine kan ve cinsel yolla bulaşmaktadır. Ayrıca virüsü taşıyan annelerden bebeklerine de bulaş olmaktadır. Virüs % 15-25 oranında karaciğerde kalıcı hasara neden olur ve bunun bir sonucu olarak taşıyıcılık, karaciğer sirozu, karaciğer kanseri, karaciğer yetmezliği ve ölüm meydana gelebilir.

 Hepatit C: Hepatit C virüsünün neden olduğu hepatittir. Bulaş şekli Hepatit B gibidir. Yaklaşık % 80 oranında ilerleyerek kalıcı karaciğer hasarına neden olur. Kronikleşerek karaciğer sirozu ve karaciğer kanseri oluşturma riski yüksektir.
 
Diğerleri (Hepatit D, E ve G ): Daha az oranda görülen hepatit türleridir.
 
Nasıl bulaşır?

Hepatit A ve E, virüsü taşıyan dışkı ile kirlenmiş su ve besin maddelerinin (sebze ve meyveler) ağızdan alınması sureti ile bulaşırlar. Virüs ellerde saatlerce canlı kalabilir. Bulaşmada ellerin rolü büyüktür. Okullardaki sıra ve kapı kolları, tuvaletlerdeki musluklar virüs taşıyan dışkı ile kirlenebilir, buralardan eller aracılığı ile ağızdan bulaşma daha kolay ve yaygın olmaktadır. Bu nedenle toplu yaşanan okul, işyeri, hastane gibi ortamlarda özellikle hijyen koşulları sağlanmadığında hepatit A bulaşma riski artmaktadır. Hepatit B, C ve D kan ve vücut sıvıları ile bulaşır. Buradaki temel mekanizma virüsle bulaşmış kan ya da vücut sıvılarının, bütünlüğü bozulmuş cilt aracılığı ile yeni bireyin dolaşım sistemine bulaşmasıdır. Bu nedenle tıbbi girişimler (diş çekimi gibi), kan nakilleri, cinsel ilişki başlıca risk faktörlerini oluşturmaktadır.  Hepatit B` de cinsel yolla bulaşma ön planda iken Hepatit C` de ise kan yolu ile bulaşma ön plandadır. Hepatit D (Delta) virüsü, bulaşma için ayrıca Hepatit B virüsüne ihtiyaç duymaktadır, yani tek başına hastalık oluşturamamakta ancak Hepatit B taşıyıcılarında, ilaveten hastalık oluşturabilmektedir.

Kan ve vücut sıvılarındaki hepatit B virüsünün bulaşıcılığı AİDS'e neden olan HIV virüsüne göre 100 kat daha fazladır. Bu nedenle hepatit B'li kişilerin cinsel partnerleri mutlaka güvenli seks için önlem almalı (prezervatif kullanımı gibi) ve aşılanmalıdırlar.
 
 Bunların dışında normal günlük aktivitelerle bulaşma olmaz. Örneğin, Hepatit geçiren bir kişiyi ziyaret etmek veya taşıyıcı olan biriyle sosyal ilişkiler güvenlidir; çünkü hepatit el sıkışmak, kucaklaşmak, sarılmak, öpmek gibi gündelik olağan temaslarla bulaşmamaktadır.
 
 Yaygınlığı: A ve B virüsleri ile oluşan bulaşıcı sarılıklar ülkemizde çok yaygındır. Türkiye'de, üniversite çağına gelmiş gençlerin % 90' ı, A virüsü hepatitin farkında olmasalar bile, çocukluk çağında geçirmektedir. Hepatit B virüsü ile karşılaşma oranı ise, bölgelere göre farklılıklar olsa da % 30-40 civarındadır. Bunların bir kısmında doğal bağışıklık gelişirken, bir kısmında da taşıyıcılık ya da daha ileri karaciğer rahatsızlıkları görülebilmektedir. Özellikle bebeklikte alınan hepatit-B virüsü enfeksiyonu sonucu taşıyıcı olma ve primer karaciğer kanseri gelişme riski çok fazladır.
 
Belirtileri: Hepatit geçiren kişide bazen hiç bir belirti olmayabilir. Özellikle, çocukların büyük çoğunluğunda ve yetişkinlerin de bir kısmında sarılık ortaya çıkmayabilir veya silik kalabilir. Bu nedenle, özellikle küçük yaş gurubundaki çocuklarda hastalık teşhis edilmeden geçip gidebilir, Üstelik çocuklarda belirtiler daha hafif ve kısa sürelidir. Bazen de ateş, eklem ağrıları gibi grip benzeri tablo oluşabilir. Ancak sıklıkla görülen belirtiler şunlardır:
 
  •  Halsizlik
  •  İştahsızlık
  •  Karın ağrısı
  •  Bulantı
  •  Cilt ve göz renginde sararma 

  •  İdrar renginde koyulaşma
     
     Tanı: Viral Hepatitlerde kesin tanı kan tetkikleri ile konulur. Bu nedenle hepatitten şüphelenilen bir durumda hiç vakit kaybetmeden en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır. Testler ile hastalığın hem tanısı hem de hangi aşamada olduğu, ilerleyip ilerlemediği, kanda dolaşan virüs miktarı ve bundan sonraki seyri hakkında bilgi sahibi olunabilmektedir.
     Tedavi: Yeni gelişen akut hastalık döneminde özel bir tedavi yoktur. Yatarak takip ve tedavisi yapılabildiği gibi evinde istirahat ile de takip olabilmektedir. Bulantı ve kusma nedeniyle beslenmesinde problem olan hastalara serum desteği verilebilmektedir. Hastaya sindirimi kolay yiyecekler verilir. Yağı az yiyecekler önerilir. Üzüm, pekmez, bal gibi glikozdan zengin besinlerin mönüde yer alması uygundur. Bu dönemde hastanın istirahat etmesi önemlidir. Yine karaciğerdeki iltihabi reaksiyonu artırıp hastalığı ağırlaştırabileceğinden çeşitli ilaçlar, ağır yağlı gıdalar, katkı maddesi içeren her türlü gıdalar hastalara verilmemeli, alkol kesinlikle kullanılmamalıdır. Akut hastalık genel olarak 4-6 haftada kendiliğinden iyileşip şifa ile sonlanır. B virüsü hepatitinde, hasta görünürde iyileşmiş olsa bile, virüs, 6 aydan sonra hala kanda bulunmaya devam ediyorsa, hastalık kronik döneme geçmiş demektir. Bu kişiler için düzenli aralıklarla doktor kontrolü ve tetkiklerle takibi esastıır
     
    İlerleyen (kronikleşen ) hepatit B ve hepatit C enfeksiyonları için tedavi seçenekleri vardır ancak başarı şansları hastadan hastaya değişmektedir. Ancak hemen tüm hastalıklarda olduğu gibi, kronik viral hepatitlerde de erken tedavi ile başarı şansı artmakta, çok geç kalındığında ilerleyici fibrozis gelişip karaciğerin yapısı tamamen bozulunca tedavi şansı oldukça azalmaktadır. 
    B virüsü taşıyıcısı, hasta olmasa bile, kanı ve diğer vücut sıvıları ile hastalığı başkalarına bulaştırabileceğini bilmelidir. Her 4-6 ayda bir karaciğer fonksiyon testlerini yaptırmalıdır. Alkol almaktan kaçınmalı, herhangi bir nedenle ilaç almak zorunda kalırsa bunu doktoruna danışmalıdır.

     Korunma ve öneriler: 
     
    Hepatit A için;
  •  Hepatit A' ya karşı bağışıklığı olmayan kişiler aşılanmalıdır.
  •  El yıkama alışkanlığı tüm enfeksiyonlarda olduğu gibi viral hepatitlerde de bulaştırıcılıkta önemlidir. Her tuvaletten sonra, yemek hazırlamaya başlamadan ve yemek yemeden önce ve sonra mutlaka eller yıkanmalıdır. Çünkü bu virüs, dışkı ile bulaşmış su ve yiyeceklerle bulaşmaktadır. 
     
     
    Hepatit B ve C için;
  •  Hepatit B'ye karşı bağışıklığı olmayan kişiler özellikle de ailede ya da yakın çevresinde hasta/taşıyıcı olanlar varsa mutlaka aşılanmalıdır. 
  •  Kişisel bakım malzemeleri (diş fırçası, jilet, tırnak makası gibi) paylaşılmamalıdır.
  •  Güvenli seks için mutlaka prezervatif kullanılmalıdır.
  •  Dövme, piercing gibi girişimlerin riskli olduğu bilinmelidir. 
  •  Uyuşturucu/ilaç bağımlığı var ise enjektörün paylaşılmaması gerekmektedir.
  •  Eğer Hepatit B ve C taşıyıcılığı veya hastalığı var ise, tıbbi bir girişim öncesi doktora mutlaka haber verilmelidir.
  •  Hepatit B ve C taşıyıcılığı ve ya hastalığı olanlar, kan ve organ bağışında bulunamazlar.

  •  Hasta/taşıyıcı olanların düzenli olarak doktor kontrolüne olması önemlidir. Çok geç kalındığında tedavinin başarısız olabileceği unutulmamalıdır.
     
              Sonuç olarak hepatitlerin, önemli sonuçlar doğuran, yaygın ve bulaşıcı bir hastalık olduğu, tedavisinin her zaman başarılı sonuç vermediği ama korunmak için Hepatit A ve B`ye karşı etkili aşılarının bulunduğu unutulmamalıdır. 
  • 25 Mart 2015 Çarşamba

    KALP YETMEZLİĞİ VE HEMŞİRELİK BAKIMI

    Kalp yetmezliği özellikle endüstriyel toplumlarda major bir halk sağlığı sorunudur.
    • Miyokard infarktüsü sonrası yaşam şansının artışı ve yaşam süresinin uzamasıyla birlikte özellikle ileri yaşlarda görülür.  
    • Yaşla birlikte kalp yetmezliği insidansı da artmaktadır.
    KALP YETMEZLİĞİ 
    Vücudun metabolik gereksinimlerini karşılamak için yeterli miktarda kanı dokulara pompalayamadığı ve ya bunu ancak artmış kardiyak doluş basınçları ile gerçekleştirebildiği, nörohormonal aktivite artışı ve çeşitli organ fonksiyon bozukluğu ile karakterize kronik ve ilerleyici bir klinik sendromdur.
    • DSÖ’ ne göre klinik olarak kalp yetmezliği; kalp hastalığına eşlik eden dispne ve yorgunluk sendromu olarak tanımlanır.
    • Kalp yetmezliği kronik ve yaşamı tehdit eden bir hastalık olup; ciddi yorgunluk, dispne ve fonksiyonel durum bozukluğuyla karakterizedir.  
    • Bir hastalıktan ziyade hayatı her yönüyle etkileyen klinik bir sendromdur.
    EPİDEMİYOLOJİ 
    • Epidemiyologlar koroner arter ve diğer kardiyovaskuler hastalıklardan ölümlerde azalma olmasına rağmen kalp yetmezliğinin klinik sendromlarının arttığı konusunda aynı görüştedir.
    • Hipertansiyon, dislipidemi, diabetes mellitus vb. hastalıkların toplumda görülme sıklığının artması ve iskemik kalp hastalıklarının son dönem tedavi seçenekleri ile yaşam süresinin artması da kalp yetmezliği insidansını artırmaktadır.
    • Kalp yetmezliğine bağlı mortalite ve morbidite oranları eşit derecede kötüdür.  
    • On yılda kalp yetersizliğinden ölüm oranı %40 , 15 yılda %56 ‘dır.  
    • Ciddi kalp yetmezliği olan kişilerde ölüm oranı ise bir yılda %40-70 gibi oldukça yüksek bir orandadır.
    • Bugün için Avrupa ülkelerinde 28 milyon, Amerika Birleşik Devletlerinde 6 milyon, ülkemizde ise 1.5-2 milyon kalp yetersizliği hastasının olduğu tahmin edilmektedir
    • Dünyada olduğu gibi ülkemizde de kalp yetmezliği insidansının arttığı tahmin edilmekte ve….
    Türkiye’de TKD araştırmalarının sonuçlarına göre şu anda 2 milyona yaklaşan Kalp Yetersizlikli hasta sayısının 10 yıl içinde 5 milyonu aşabileceği öngörülmektedir.
    Türk Kardiyoloji Derneği tarafından yapılan HAPPY araştırması (Türkiyede kalp yetersizliği sıklığı araştırması) sonuçları 65 yaş üzeri bireylerimizin %10’unda kalp yetersizliği olduğunu göstermektedir.
    • Kalp yetmezliği için hastanede ortalama kalış suresi 6-8 gündür.  
    • Masraf olarak miyokard infarktüsü ve her tür kanser harcamalarından biraz daha masraflıdır
    ETYOLOJİ
    • Yasam süresinin uzaması, koroner kalp hastalıklarından ölümlerin artması nedeniyle kalp yetmezliği insidansın da bir artış gözlenmektedir.  
    • Son 20 yıldır sanayileşmiş ülkelerde kalp yetmezliğinin başlıca nedeni hipertansiyondan miyokart infarktüsüne (MI) doğru değismistir.
    Kalp Yetmezliğinin Etyolojisinde 
    • Koroner kalp hastalığı
    • Kapaklara bağlı patolojiler ve doğumsal patolojiler
    • Kardiyomiyopatiler
    • Enfeksiyonlar (romatizmal miyokarditler v.b.)
    • Kollejen doku hastalıkları
    • İlaçlar ( adriamycn v.b.)
    • Metabolik ve endokrin hastalıklar
    • Toksinler (alkol, kobalt v.b.)
    • Radyasyon
    • Beslenme bozuklukları  
    • Travmalar
    • Hipersensitivite sayılabilir
    FİZYOPATOLOJİ  
    • Kalp yetmezliği, kalp, iskelet kası ve böbrek fonksiyonlarının bozuklukları, sempatik sinir sisteminin uyarılması ve karmaşık nörohormonal değişiklikler ile karakterize bir sendromdur.
    • Kalp yetmezliğinde sempatik sinir sistemi cevabı, venöz dönüşü ve kontraktiliteyi arttırır.  
    • Miyokart kontraktilitesindeki primer bir bozukluk ve ya ventriküllere aşırı hemodinamik bir yük ya da bu iki nedeninde birlikte bulunması halinde, kalbin pompalama işlevini devam ettirmesi için kompansatuar mekanizmalar faaliyete geçmektedir.
    • Bu kompansatuar mekanizmaların esas amacı; kardiyak debiyi ve sistemik kan basıncını düzenlemektir. Ancak bu mekanizmalara rağmen bu sağlanamazsa son mekanizma olan miyokardiyal hipertrofi olusur. Bu düzeltilemez ve hipertrofi devam ederse prognoz kötüdür.
     KALP YETMEZLİĞİNİN ŞEKİLLERİ VE NEDENLERİ 
    • Kalp yetmezliği, kalbin kendisine gelen kanı yeterli bir bicimde dolaşımda ileriye doğru taşıyamamasının ifadesidir.  
    • Kalp yetmezliği bulgularının çoğu bu birikim sonucu gelişir.
    Sağ ve Sol Kalp Yetmezliği 
    • Sağ kalp yetmezliğinde kan dolaşımı venöz kısımda toplanır ve geriye doğru göllenme görülür.  
    • Sol kalp yetmezliğinde ise kan akciğerlere doğru geriye göllenir.
    • Sol kalp yetmezliğinde pulmoner semptomlar egemendir.  
    • Nefes darlığı, öksürük, paslı renkte balgam, siyanoz, soğuk nemli cilt, solgunluk, hızlı ve düzensiz nabız, ve düşük kan basıncıdır.
    • Hipoksi tablosunda hasta fazla anksiyeteli ve huzursuz hale gelir ve stupor gelişebilir
    • Sağ kalp yetmezliğinde periferik ödem ön plandadır.  
    • Ödem bacakta, karında, ayaktadır. Özellikle oturan hastalarda ayaklarda, yatan hastalarda ise sırtta ve kalçalarda yerleşir.
    Sol kalp yetmezliği seyrinde, zamanla sağ kalp yetmezliğinin de ortaya çıkmasıyla sıvı birikimi yaygınlaşır ve ayak bileği ödemi, konjestif hepatomegali, asit ve plevra da sıvı toplanması görülür.
    Akut ve Kronik Kalp Yetmezliği  
    • Kalp yetmezliğinin kliniğinin şiddeti, belirtilerin ortaya çıkış hızı, kompansatuar mekanizmaların devreye girmesi ve interstisiyel boşlukta sıvı birikimi için geçen zaman  arasındaki ilişkiye bağlıdır.
    • Kalp yetmezliği aniden gelişebileceği gibi semptomlar ilk saatlerde ya da infarktı takip eden ilk günlerde sinsice ilerleyebilir.
    • Semptomlar genellikle vücut dengesini sürdürmek için gerekli kardiyak out-putu sağlamaya çalışan kompansatuar mekanizmalarla düzeltilmeye çalışılır.  
    • Bu kompansatuar mekanizmalar sıvı retansiyonuna neden olur ve pulmoner ve periferal ödeme neden olan sempatik aktiviteyi artırır.
    Akut kalp yetmezliğinin tedavisinde etyolojinin tespiti önemlidir.  
    • Diüretik tedavisi uygulanır. • Hasta dijitalize edilir.  • Oksijen verilir.  • Morfin sülfat uygulanabilir.
    Kronik kalp yetmezliği ise bu tablonun kronikleşmesiyle oluşur.  Kronik kalp yetmezliğinin en önemli semptomları;  
    Yorgunluk ve nefes darlığıdır.  
    • Diğer fiziksel semptomlar şunlardır; enerji azlığı, uyuşukluk, uyku düzensizliği, sık idrara çıkma, iştah kaybı, konstipasyon, çarpıntı, kol ve bacaklarda şişme, göğüs ağrısıdır.
    • Hastalar kendilerini güçsüz hissederler. Diğer yaygın semptomlar psikolojik semptomlardır ve görülme oranı farklılık gösterir. En yaygın olarak tanımlananlar sinirlilik, çökkünlük ve huzursuzluktur.
    BELİRTİ VE BULGULAR
    • Kalp yetmezliğinde hiçbir semptom spesifik değildir.  
    • Semptomlar sağ ve sol kalp boşluklarının basınç artısına ve kardiyak debinin azalmasına bağlıdır.